İnsan beyni başarı duygusunu sürekli olarak tatmak ister, bu kendimizi geliştirme arzusundan çok başkalarının bize hayranlık duyması isteğimizden kaynaklanır. Başarı bir ödüldür, beynimiz bundan mutlu olur, tıpkı bir çikolata yemenin verdiği anlık haz gibi. Beynimiz haz almaya odaklıdır, Dopamin, Serotonin, Oksitosin gibi hormonlar ödül mekanizmasını harekete geçirir ve kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. Başarıya karşı açlık duymamız sürekli haz alma isteğimizin bir parçasıdır ama aynı zamanda egomuzu da güçlendiren bir histir. Ödül almak ve başkalarının bize hayranlık duyması, kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. Çok az sayıda insan başarıyı kendi ilerlemesi ile ilgili bir kavram olarak görür. Onların beyni kişisel gelişimi bir ödül olarak algılar ve bundan tatmin duyar. Yani beynin mekanizmaları aynıdır ama görüldüğü gibi sizi ulaştıracağı nokta çok farklı olabilir; birinde egonuz sizi mutlu ederken birisinde kişisel gelişiminiz sizi mutlu edecektir. Basit ödül mekanizmasıyla gelen mutluluğa bağımlı olan birisi sürekli olarak o başarı duygusunu yeniden hatırlamaya çalışacak ve aynı hazza ulaşmaya çalışacaktır. Bu durum fi tarihindeki başarılarını temcit pilavı gibi anlatan ama o noktadan bir adım ileriye gidememiş kişilerle anlatılabilir. Diğer yandan kişisel gelişimden haz alan kişilerde bu durum biraz daha farklıdır. Onlar ulaştıkları hazzı kısıtlı bir zamanda yaşarlar ve aynı hazza ulaşabilmek için biraz daha ilerlemeye ve yeni hedeflerini başarmaya ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle geçmiş başarılarını hatırlamaya çalışmak yerine yeni hedeflere ulaşmaya çalışırlar ama onlara da ulaştıklarında kısıtlı bir haz duyacaklar ve hemen yeni arayışlara gireceklerdir. Başkalarının takdirinden mutluluk duymalarına rağmen bunu basit ego hissinden değil derin bir hizmet anlayışından dolayı yaparlar. Sanırım bu kişilere verilebilecek en iyi örnek Nicola Tesla’dır. Bilim tarihinde Thomas Edison ve Nicola Tesla biraz da bu anlattığım beynin bu farklı işleyiş modeline göre kategorize edilirler. Zira Edison, Tesla’nın çalışmalarından yola çıkarak tüm çalışmalarının ticari patentini almış ve zengin olmuştu, oysa Nicola Tesla tüm buluşlarını hiçbir şey talep etmeden dünya ile paylaştı ve fakir birisi olarak öldü.
Benzer bir durum başarılı insanlara karşı olan hislerimiz için de sözkonusudur. Güçlü egolu insanlar, kendilerininden başka başarılı olmuş kişilere tahammül edemezler ve kıskanırlar. Kıskançlık hissi güçlü egodan kaynaklanır. Böyle baktığımızda kötücül bir başarı anlayışından söz edebiliriz. Oysa kıskanmak kişiyi daha başarılı kılamaz ve ona hiçbir faydası yoktur, tam aksine egonuz sizi derinden yaralar. Bu tip insanlar başkalarını sürekli eleştirir, kimseyi beğenmez, herkesi başarısız bulur, herşeyi bildiklerini düşünürler, her konuda fikirleri vardır, her ortamda kendilerini övmeye bayılırlar. Diğer yandan kişisel gelişimden haz alan kişiler, başarılı kişilerin nasıl başarılı olduğunu incelerler, onlarla iletişim kurarlar, en iyi yol ve yöntemleri öğrenmeye çalışırlar, kendi başarılarını başkalarının önünde anlatmaktan hoşlanmazlar ve hep alçakgönüllü bir tavır sergilerler. Konuşmaları sırasında sürekli “Ben” dilini kullanan insanlar egosu güçlü insanlardır, egoları ile bilgilerinin ters orantılı olduğuna emin olabilirsiniz. “Siz” diliyle konuşan insanlar ise düşük egoludur ve dünyaya insanlara yardım etmek için gelmişlerdir. Onların da egoları bilgileri ile ters orantılıdır. Bu kişiler rakiplerini kendi ilerlemeleri için bir itici güç olarak görürler ve tebrik etme olgunluğunu gösterebilirler, onları destekleyebilirler, yardım edebilirler ve tüm bunları yaparken egoları incinmez ve bunun çıkarlarına aykırı olduğunu düşünmezler. Yarışmaları her zaman yapıcıdır. Oysa yüksek egolu insanlar rakiplerine zarar vermeye çalışırlar, onları tasfiye etmekten keyif alırlar. Yarışmaları yıkıcıdır.
Beynimiz yüzbinlerce yılda evrimleşti ve basit memeli beyninden çok daha sofistike bir kapasiteye ulaştık ancak yüksek egolu insanlar halen beyinlerinin sürüngenlerde bile bulunan en ilkel kısmını devrede tutuyor ve bilinçaltı güdüleri ile hareket ediyorlar. Onlar için yaşam ve başarı hayatta kalmakla ilgili. Diğer taraftan bilinçli beyinlerini çok daha fazla kullanabilen düşük egolu insanlar hayatta kalmak için işbirliği yapmanın önemini anlıyorlar ve başarıyı başkalarına yardım etmekle özdeşleştiriyorlar. Bu anlamda çok daha üst seviyede bir bilinç seviyesine ulaştığınızda egonuzun iyice törpüleneceğini, kıskançlık gibi hislerden arınacağınızı ve hayatınızın merkezine kendi gelişiminizi ve mutluluğunuzu alacağınızı söylemek yanlış olmaz. Bu insanlar kendileri sahneye çıkıp kupa kaldırmak yerine kupa kaldıran kişiyi yaratmayı daha önemli görüyorlar. Yıllardır satış eğitimleri veriyorum. Öğrencilerim bazen “Hocam, bu kadar iyi biliyorsanız kendiniz niye satıp daha çok para kazanmıyorsunuz?” sorusunu soruyor bana. Bunu yaptığım zamanlar da oldu tabi, parasız kişisel gelişim de bir yere kadar… Budist rahibi değilim ama bir noktadan sonra başarı sizin için artık parayla, kupayla, birincilikle ifade edilemez bir hal aldığında yalnızca insanlara bıraktığınız etki ve dünyadaki yeriniz size anlamlı gelmeye başlıyor. O noktadan sonra kıskançlık hissi yok oluyor, dedikoduları duymuyor, maddi yarışmalara ilgi duymuyor, satın aldığınız şeylerle kimliğinizi inşa edemeyeceğinizi anlıyorsunuz. Önemli olan tek şey sizden sonra bu dünyaya ne kalacağı ve kaç kişinin hayatını değiştirdiğiniz. Başarıyı algılama şekliniz sizin yaşam felsefenizdir. Yaşam felsefeniz ise sizi başarılı kılacak olan yegane şeydir.