KURUMSAL HAYAT DENEN ALDATMACA
Toplum ve teknoloji geliştikçe giderek birbirimizden daha fazla ayrı düşer olduk. Teknolojiyi yüz yüze iletişimin yerine ikame etmek gibi bir yanılgıya düştük. Artık aynı şirketin içinde bile meslektaşlarımızla konuşmak için randevu almamız gerekiyor. Bu kopukluk insanlara neden o şirkette çalıştıklarını dahi unutturur hale geldi. Bir şirketin çalışanları ortak bir amaç dahilinde biraraya gelmez ve aralarında bir sinerji yaratmazlarsa oluşacak ortam insanları mutsuz eder. Bu günümüz iş dünyasında gerçek bir sorundur; insanların %98’i çalıştıkları şirkette gerçek bir motivasyona sahip değildir. Sorduğunuzda bu büyük çoğunluğun çalışma amacı para kazanmaktan başka bir şey değildir. Şirketlerin ise tek ilgilendiği şey ortaklarına daha fazla kar sağlayabilmekten ibarettir. İş dünyasında sadakate yer yoktur lafını duymuşsunuzdur. Anlattığımız gibi bir ortam çalışanlarda yalnızca “Bunda benim çıkarım ne?” Sorusunun ortaya çıkmasına yarar. Evet, çalışanlar böyle hissediyorlar çünkü iş yerlerinde kimse onların ne hissettikleri veya ne düşündükleri ile ilgilenmiyor. Bir hata yaparlarsa kolayca işlerini kaybedeceklerini biliyorlar; ediyorlar da… İşte bu iş dünyasında bir veba gibi yayılan ölümcül bir hastalıktır. Bu hastalığın kökenini göremeyen şirketler ise çalışanlarını yalnızca para ile motive edebilecekleri yanılgısına düşüyorlar. Halbuki bir işe yarıyor olmak ve değer görüyor olmak duyguları olmadan paranın sağlayacağı motivasyon son derece yetersiz olacaktır. Parayı öne almanın tek sonucu çalışanların sadakatsizliği olacaktır.
Kurumsal şirket yapısı yalnızca pay sahiplerinin karını maksimize etmekle ilgilendiği için yaydığı kültür başka yollar aramayı cesaretlendirmek değil aksine umursamazlıktır. Bu büyük şirketler çalışanlarının fikirleriyle ilgilendiklerini söyleyerek onların beyinlerini yıkarlar ama aslında yeni bir fikri ödüllendirirken bile o fikrin yarattığı kar üzerinden çalışana bir pay vermek yolunu izlerler. Öneri konusu değişimin yaratacağı etki hiç dikkate alınmaz, varsa yoksa ne kadar kar ettirdiğidir. Yani çalışana zımnen şunu söylerler “Kötü şeylerden bahsetme!” Yükselebilmek için çizilen bu resme uymanız beklenir. Yükseldikçe çalıştığınız yere eleştirel bakabilme kapasiteniz düşer. Ne kadar uyum sağlayabilirseniz sizi o derece yükseltirler. Böylece organizasyon size aslında neden orada çalıştığınızı unutturur. Beyniniz ne kadar fazla yıkanırsa o kadar kurumsal yapı için zararsız hale gelirsiniz ve o oranda fazla para kazanmaya başlarsınız. Bağımsız düşünebilen beyinlere şirketler dünyasında hoş gözle bakılmaz. Çünkü bağımsız düşünce yürüyen sistemin sorgulanmasıyla neticelenecektir, bunu bilirler. Öbür yanda yaratılan bu ortam çalışanlarda büyük bir tatminsizlik hissi yaratır, çünkü para kazanmanıza rağmen bir şeylerin yolunda gitmediğini içten içe bilirsiniz. Her insan hayatta değer katan bir şeyler yapmak ve kendini değerli hissetmek ister. Oysa para bu hissi vermez. Önce güzel bir araba ve ev satın alırsınız, biraz tatil, bir sürü güzel elbise ama bunların hiçbirisinin verdiği tatmin sürekli olamaz. Ancak bir işe yarama duygusu sürdürülebilir bir tatmin sağlayabilir.
Bugün sahip olduklarınız ne kadar çok olursa olsun veya ne kadar iyi kazanırsanız kazanın, iş dünyasında tüm bunları bir akşamda kaybedebilirsiniz de. Sistemin en büyük gerçeği, size ihtiyaç oldukça kullanılacak olmanız ve bu ihtiyaç sona erdiğinde ve şirketin amacına faydanız kalmadığında yok edileceğinizdir. Bir gün şirkete için yeterli parayı kazandıramadığınızda kimse sizin geçmişte kazandırdıklarınıza bakmayacaktır. İş dünyasında yalnızca şirkete bugün yeterli parayı kazandırıp kazandıramadığınıza bakılır. Tüm performans değerlendirme sistemleri bu gerçek üzerine inşa edilmiştir. Şirket içinde yükseldikçe şirket için daha güvenilir olmanız beklenir, ne yazık ki yalnızca mevcut süreçleri sorgulamadan devam ettirebilecek kişiler şirket için güvenilir olabilir. Bu da şahsi olarak sizin limitlerinizin ve gelişme potansiyelinizin yok edilmesi demektir. İş dünyasında birçok parlak beyinin bir süre sonra depresyona girmesi son derece sık rastlanan bir durumdur. Çünkü onlar bağımsız düşünebilen ve yenilikçi beyinlerdir, ve iş dünyası bunları takdir ettiğini iddia eden beylik sözlerin aksine bu özelliklere asla tahammül etmez. İş dünyası sizin şirketlere bağımlı olmanızı ister, onların çizdiği sınırlarda işlerin halledilmesini ister. Bu sistem ekstra çabaları takdir etmez, değişim istemez. Neden bugün Y kuşağı bu kapalı fikirli şirket yapıları içerisinde çalışmayı tatmin edici bulmuyor ve kendi işini kurmayı daha akıllıca görüyor. Bu kuşak kurumsal şirket palavrasının ne olduğunu çok daha açık şekilde görebiliyor. Bu kuşak yaratıcılığının ve özgürlüğünün sınırlanmasını kabul edemiyor. Bu yüzden de bir kurumsal şirkette çalışmayı hayatının amacı ve garantisi gibi gören X kuşağı ile çok bariz bir çatışma içindeler.
Serbest düşünen insanları barındırmak şirketlerde bir tehdit olarak algılanır. Çünkü ne yaptıklarını sorgulamadan yıllardır aynı şeyleri yapmaya alışmış diğer insanların da etkilenmesini istemezler. Yıllar önce beni kurumsallaşma ve değişimin sağlanması için davet eden Türkiye’nin en büyüğü olan inşaat şirketinin patronu, ilk birkaç aylık uygulamalarımdan sonra odama gelmiş oturmuş ve benden biraz yavaşlamamı istemişti. İş dünyası değişim istemez, yalnızca istiyormuş gibi yapar. Değişim ajanları şirket ortaklarının kısa vadeli kar beklentileri için bir tehdittir. Nitekim o şirkette ömrüm yalnızca sekiz ay kadar olmuştu. Kim haklıydı? Bugün o şirkette aynı hastalıkların artarak devam etmesinin sorumlusu kim? Değişim ve yenilik insanları her zaman korkutmuştur. Bu şirketlerde kalmayı tercih eden insanların da kalma nedenleri bu anlamda şirketin amacına sadakatleri değil yalnızca değişimden korkmaları ve kendileri bir şey yapacak kadar cesur olmamalarıdır. Çalışma hayatından ve şirketlerinden memnun olmama oranı %98 olan bu büyük kalabalık her sabah uyanıp, her gün aynı şeyleri yapıp aynı işe giderek hayatlarının daha farklı olacağına inanan bir grup delidir! (Aynı şeyleri yaparak sonucun farklı olacağını bekleyenlere deli denir lafı Einstein’a aittir). Hayatınızın karabasanı ise yıllarca bunu tekrarladıktan sonra hiçbir şeyin değişmediğini gördüğünüzde ve mutsuzluğunuz katlandığında ortaya çıkar. Yıllarca varolan bu sistemi düşünmeden devam ettiren yöneticilerin kurbanı olursunuz, onlar ruhlarını biraz daha fazla para için satmış ve neden çalıştıklarını düşünmekten vazgeçmişlerdir. Başkalarını suçlamadan önce kendi eylemlerinizin sorumluluğunu üstlenmelisiniz; kurumsal hayat denilen şey kocaman bir aldatmacadır! Sizler yalnızca patronun kar tekerleğini çevirmeye devam eden küçük farelersiniz. Ufacık kübik istasyonlarınızda bir farenin sonsuz koşu tekerleğini çevirmesi gibi hergün aynı şeyleri yapmaya devam ediyorsunuz. Uyanın ve neden çalıştığınızı sorgulayın. Kurumsal hayat denen aldatmacadan başka koskoca bir dünya daha var!