SİZ DE BİR KAYBEDEN(Mİ)SİNİZ?
Yıllardır sosyal medya mecralarında iş hayatına, satışa ve başarmaya dair paylaşımlar yaparak okuyucularıma yardımcı olmaya çalışıyorum. Bir yandan da bireysel koçluk yaparak yakından sorunlarını ve yaklaşımlarını gözlemliyorum. Bunların sonucu olarak bana danışan kişileri ve okuyuculardan gelen cevapları ve tepkileri geniş çaplı olarak gözlemleme şansım oldu. Bu gözlemlerime dayalı olarak bu sefer de farklı bir yönden yaklaşıp “Kaybedenlerin” veya “Başarısız olanların” özelliklerinden bahsetmek istiyorum;
Öncelikle kaybedenlerin büyük çoğunluğunda ciddi bir kıskançlık duygusu olduğunu gözlemledim. Kendi başarmak istedikleri şeyleri ortaya koyarken dahi başkalarından referans alıyorlar, hislerini açıkladıkları anda bahsettikleri kişilerin elde ettikleri sonuçlara layık olmadıklarını ima ediyorlar ve onların başarılarını çoklukla talih faktörüne bağlıyorlar. Kıskançlığın kişisel gelişimlerine hiçbir faydası olmadığını ve gelişebilmek için kıskanmak yerine kıskandıkları kişilerin neleri doğru yaptığını anlamaları ve taklit etmeleri gerektiğini fark edemiyorlar. Sonuç olarak bu hisleri onları içten içe kemiriyor.
Bir diğer yaygın gözlemim ise kaybedenlerin kendilerini eşsiz, çok değerli ve keşfedilememiş olarak görmeleri… Kendileri dışında herkesi iş bilmez, beceriksiz ve değer bilmez olarak tanımlıyorlar ve küskünlük hissediyorlar. İnsanların kendi çıkarlarını korumakta gayet iyi olduğunu ve gerçek bir değer gördüklerinde bunu fark edebildiklerini düşünmüyorlar, kendilerinin de sıradan bir insan olduğunu kabul edemiyorlar. Bunun sonucu olarak da nasıl daha fazla değer sağlayabilirim diye düşünmek yerine eleştirmek kolaycılığına takılıp kalıyorlar.
Kaybedenlerde görülen neredeyse müşterek bir özellik de çoğunlukla ne yapılması gerektiğini bildikleri halde harekete geçememeleri. Birçoğu maratonun 42 km. olduğunu düşünerek gözünde büyütüyor ve bir türlü ilk metreleri koşmaya başlayamıyor. Yine birçoğu fiziksel açıdan tembel, yapmaları gereken işleri erteleme eğiliminde oluyor ve kişisel disiplinlerini sağlayamıyor. Her uzun yolculuğun birkaç adımla başlayacağını akıllarına getirmiyorlar. Bazıları elde edilecek sonuca inanmıyor, bazıları sonuca varamayacağından korkuyor. Gözlemlediğim kadarıyla henüz başlarına gelmemiş şeylerden korku duymaları çok yaygın bir özellik, dolayısıyla harekete geçmemek için çok sayıda mazeretleri var.
Kaybedenlerin neredeyse tamamının bir hayat amacı yok. Var olmalarının amacını düşünmemişler ve ne yapmak istediklerini bilmiyorlar. Birçoğu kerhen girdikleri iş alanlarında hayatın akışına kapılmış yuvarlanıyor. Yaşadıkları hayat üzerinde hiçbir kontrolleri yok ve başkalarının tercihlerinden etkilenir şekilde yaşıyorlar. Söylemeye gerek yok tabi ki bu yaşam onları mutsuz ve huzursuz yapıyor. İş ve özel yaşamları arasında denge sağlayamıyor ve bunun neticesinde özel hayatlarında da yıkım yaşıyorlar.
Kaybedenlerde “benim olamıyorsa kimsenin olmasın” veya “herkes benden kötü durumda olsun” duygusu çok hakim. Buna ilişkin internette bir test yayınlamış ve ne çok kişinin kendi gelirini maksimize etmek yerine başkalarından daha çok kazanmayı seçtiklerini gördüğümde çok şaşırmıştım. Kaybedenler ciddi şekilde kötücül duygulara esir oluyor ve başarılı, çok kazanan, hayatını keyifle yaşayan insanları yalnızca kıskanmıyor, sözlü ve bazen fiziki şekilde onlara zarar verebiliyorlar. Tabi bunun bir sarmal olduğu da aşikar; başarısız olmak insanları kıskanç ve agresif yapıyor, daha kıskanç ve agresif olduklarında çok daha başarısız oluyorlar.
Kaybedenlerde inanç eksiliği önemli bir problem. İnanmanın istediklerini yapmanın ilk adımı olduğunu anlamıyorlar. Yeterince iyi olurlarsa iş hayatında tercih edileceklerine inanmak yerine herkesin torpille iş bulduğuna inanmayı seçiyorlar. Kalkıp ilişki kurarak müşteri yaratmak yerine bazılarının doğuştan şanslı olduğuna inanıyorlar. Kendisi iş arar pozisyonda olduğu halde kendi işini kurmuş insanları küçük görüyorlar. Tabi bu düşüncelerin sonucu yapmaları gereken şeyleri yapmamak ve negatif düşüncelere esir olarak kaybedenler kulübüne katılmak oluyor.
Bir diğer yaygın özellik de kaybedenlerin hayatlarını planlamayı ve yapmaları gereken şeyleri önceliklendirmeyi bilmemeleri. Bunu yapamadıkları için bazen deliler gibi çalışıp veya günlerini harcayıp istedikleri sonucu alamıyorlar. Sonuca ulaşmanın çok değil etkili çalışmaktan ve kritik adımları yerine getirmekten geçtiğini kavrayamıyorlar, işleri sırayla tamamlamaya çalışıyorlar. Bu kişiler bir plan yaptıklarında planı adım adım istikrarla izlemeleri gerektiğini kavrayamıyor ve bu iradeyi sergileyemiyorlar. Genel olarak irade güçlerini hakim kılmak konusunda zorlanıyorlar.
Kaybedenlerin bir ortak özelliği de hayata bakışlarının negatif olması. Her olayın içinde pozitif kısmı görmeye çalışmak yerine hemen olumsuz özelliklere odaklanıyorlar. Kendilerine piyango vursa dahi vergisini ödemeleri gerektiğinden dem vuruyorlar. Kendilerine verilen tavsiyelerden faydalanmak yerine tavsiyeyi veren kişiye takılıyorlar. Bunun sonucu olarak da para kazanmanın, başarılı olmanın, hayatta istediklerini yapabilmenin imtiyazlı bir gruba özel olduğunu ve kendilerinin zengin bir aileye, torpile, şansa ihtiyacı olduğunu düşünüyorlar. Teşekkür etmekte zorlanıyorlar.
Bir diğer müşterek kaybeden özelliği de insanlarla ilişki kurabilme becerisinin düşük olması. Bu konuya gereken vakti ayırmıyor, insanlardan yardım isteyemiyor, onlara faydalı olmanın kendilerine bir dönüşü olacağını idrak edemiyorlar. Kurdukları ilişkilerde kişisel çıkarlarını önde tutuyor ve “değer yaratma” ya önem vermiyorlar. İlişki kurma becerisini “torpil sahibi olmak” seviyesinde değerlendiriyorlar. Sosyal medya kullanımlarında bile bariz tavırları, değer sunan insanlara sataşmaları ve onlar tarafından dışlanmaları… Bunu bile kendilerine yapılmış bir haksızlık olarak görüp asla kendi tavırlarını sorgulamıyor ve ilişkilerin iş hayatının sermayesi olduğunu fark etmiyorlar. Eleştirmek çok baskın bir özellikleri olduğu için kolaylıkla topluluklardan dışlanıyorlar.
Bazı kaybedenler olumsuz düşüncelerini fiziksel hayatlarına da yansıtıyor; görünümlerine dikkat etmiyor, giyimine özen göstermiyor, şişmanlıyor, kötü alışkanlıklara kapılıyor, yani kısacası kendi öz saygılarını kaybettikleri için bunun fiziksel sonuçlarından da mustarip oluyorlar. Öz saygı ve öz disiplin eksikliği çektikleri için iş ve özel hayatları gibi sağlıklarıyla ilgili sorunları çözmekte de başarısız oluyorlar.
Siz de kaybedenlerden olmamak için kendinize dönün ve kendi tavır ve davranışlarınızı değerlendirin. Her insan kendi içine döndüğünde doğrunun ne olduğunu bulabilir, gerekirse kendinizi keşfetmek yolunda yardım da talep edebilirsiniz ama bu handikapları ortadan kaldırmadan işte ve özel hayatta dengeyi sağlamak, başarılı olmak, tatmin olmak mümkün değildir. Hepinize dilediklerinizi gerçekleştirebildiğiniz tatminkar bir hayat yaşamınızı dilerim.